Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü Kimyasallar Yönetimi Dairesi Başkanlığı
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü Kimyasallar Yönetimi Dairesi Başkanlığı
İzleme Çalışmaları


Türkiye'de ilk Uzun Dönemli İzleme Çalışması

Türkiye'de KOKların salımları, sağlık açısından riskleri ve emisyonlarının belirlenmesi hakkında sistematik bir izleme çalışması yoktur. Öte yandan, bu anlamdaki ilk çalışma, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü ve Çevredeki Toksik Bileşikleri Araştırma Merkezi (RECETOX, Çek Cumhuriyeti) işbirliğiyle Global Pasif Hava İzleme Ağı (MONET) projesi kapsamında PCB, PAH (poliaromatik hidrokarbon) ve OCP (organoklorlu pestisit) grubu maddelerin havadaki arka plan seviyelerinin belirlendiği bir izleme çalışması, 2009 yılı Aralık ayında başlatılmıştır. Poliüretan köpük diskten oluşan pasif hava numune kapları Numuneler, Ankara'ya yaklaşık 110 km uzaklıkta ve 1350 m rakıma sahip kırsal bir alan olan Çamlıdere ilçesi Çamkoru mevkiinden ortam hava örneklerinin toplanması için kullanılmıştır. Ne yazık ki, bu kirleticilerin arka plan seviyeleri hakkında resmi olarak hiçbir veri yayınlanmamıştır, ama çok yakında yayınlanacaktır.

Dünyanın farklı bölgelerinden diğer arka istasyonlar ile karşılaştırıldığında Türkiye'de arka plan konsantrasyonları benzer veya daha düşük gelmiştir. MONET programının bir parçası olarak Çamkoru, Türkiye'de devam eden KOK, izleme çalışmaları sonuçları http://www.recetox.muni.cz/index-en.php?pg=structure--genasis-information-system adresinde görülebilir.

Bitki koruma ürünleri ile ilgili izleme çalışmaları

KOK kalıntıları balık ve hayvan yağlarının yanı sıra insan emzirme sütünde de küresel düzeyde rastlanmaktadır. En yüksek atık değerlerinin bazıları, her iki yarımküredeki kutup bölgelerinde kaydedilmiştir. Üreme sistemi bozuklukları, deformasyonlar, balıklarda ve yaban hayvanlarında işlev bozukluklarının bu kalıcı kirleticilerle bağıntısı giderek artan miktarda kanıtla desteklenmektedir. Yaban hayatındaki etkilerin gerçek boyutu çoğu kez güç farkedilir olup, son derece düşük yoğunluklarda dahi tetiklenebilmektedir.

Türkiye'de pestisit kullanımı 1950"lerde temelde her türlü zararlıya karşı DDT kullanımı ile başlamıştır. Türkiye bir tarım ülkesidir, bu nedenle, tarımsal zararlıların kontrolü zorunludur ve tarımsal zararlıların ve sıtma vektörü kontrolü için en etkili yöntem, kimyasalları, özellikle de DDT kullanmaktır. 1940’lardan bu yana çok sayıda yapay organik klorürlü pestisit üretilmekte ve bitki korumada kullanılmak üzere temin edilebilmektedir. Bunlar arasında, aldrin, DDT ve heptaklor yasaklandıkları 1980’li yıllara dek kullanılmışlardır. Türkiye’de özellikle 1980’den sonra temel olarak insanlar tarafından tüketilen balık, midye ve süt dahil gıdalar pestisit atığı bulunup bulunmadığının belirlenmesi amacıyla analiz edilmiş olup, elde edilen sonuçlar yayımlanmış veya raporlanmıştır.

Türkiye’nin kuzeyinde yer alan Karadeniz kıyısı herhangi bir kısıtlama olmayan deniz taşımacılığı, maden işleme, toksik atıkların boşaltılması nehirlerle taşınan evsel atık ve zehirli maddeleri boşaltma nedeniyle oldukça kontamine olmuştur. Pestisit kalıntıları deniz suyunda da bulunmuştur. Karadeniz kıyılarından toplanan örnekler analiz edilmiş ve Lindan, Heptaklor, Heptaklor epoksit, aldrin, dieldrin, endrin, pp’DDE, op’DDE, op’DDD, op’DDT ve pp’DDT dâhil 11 pestisit ve PCB’nin yoğunlukları da ölçülmüştür. Ölçümü yapılan klorlanmış bileşiklerin yoğunluğu, ölçülebilir sınır değerlerinin altında yer almıştır. Heptaklor ve aldrin yoğunlukları büyük debili nehirlerin birkaçında da ölçülebilir sınır değerlerinin altında bulunmuştur.

Sakarya Nehrinin, en büyük kirlilik kaynağı olduğu görülmektedir. Bu aslında beklenen bir durumdur, zira Sakarya Nehri Karadeniz’in batı kesiminde yer almakta ve drenaj havzası Türkiye’nin kuzeybatısındaki verimli ovaları kapsamaktadır. Sakarya Nehrini Kızılırmak ve Yeşilırmak Nehirleri izlemektedir. Bu iki nehir de yüksek debiye sahip olmalarına karşın, drenaj havzaları yoğun tarım faaliyeti yapılan arazilerde bulunmaktadır; nehirlerle taşınan kirleticiler önemli miktardadır.

İç Anadolu Bölgesindeki doğal tatlı su ortamlarında, daha yaygın olarak kullanılan bileşiklerin organoklorlu pestisit kalıntıları tespit edilmiştir. Tuz Gölünde, Hirfanlı Baraj Gölünde, Eşmekaya Gölünde, Tersakan Gölünde ve Bolluk Gölünde su ve tortuda toplam 13 çeşit organoklorlu pestisit ve bunların kalıntıları belirlenmiştir. Tuz, Hirfanlı Baraj, Eşmekaya, Tersakan, Kozanlı ve Kulu Göllerinde su ve tortu numunelerindeki organoklorlu pestisit kalıntıları (özellikle alfa HCH, beta HCH, aldrin, dieldrin, heptaklor epoksit ve diğer DDT metabolitleri olan op’DDT, pp’DDT, pp’DDD), bu göllerin geniş tarımsal alanlarda yer almaları nedeniyle diğer göllere oranla genelde daha yüksek olarak bulunmuştur.

Göksu Deltasının çeşitli bölümlerinden alınmış toprak numuneleri üzerinde analizler yapılmıştır. Çalışmanın bir sonucu olarak, Göksu Deltasının çeşitli kısımlarında 13 organoklorlu pestisite ve bunların kalıntılarına rastlanmıştır. Tarımsal alanlardan alınan toprak numunelerindeki organoklor konsantrasyonları, genel olarak, suda ve sedimanlardaki organoklor konsantrasyonlarından daha fazladır. Toprak numunelerinde yüksek düzeyde HCH, aldrin, heptaklor, op´-DDT, op´-DDD, and pp´-DDE tespit edilmiştir.

PCB’lerle ilgili izleme çalışmaları

Bu bölümün başında da belirtildiği üzere, Türkiye'de PCB emisyonları, bunların yayılımı veya sağlık üzerindeki risklerinin belirlenmesi üzerine yapılan sistematik bir izleme çalışması yoktur. Dolayısıyla, Türkiye'nin çevresel ve biyolojik ortamlarındaki PCB düzeyleri ile ilgili veriler bilimsel literatür taranarak oluşturulmuştur. Veriler mümkün olduğu kadar ilgili kaynakta raporlandığı şekliyle sunulmuştur. PCB'lerin farklı konsantrasyonlar (ıslak ağırlık, lipid, WHO-TEQ g-1 ıslak ağırlık veya lipid) bazında ifade edilmesi, sonuçların kıyaslanmasını zorlaştırmaktadır. Ayrıca, sistematik bir izleme çalışması niteliğinde olmayan bu veriler, PCB varlığı ve dağılımıyla ilgili eğilim analizini de kısıtlamaktadır.

Çevresel Ortamda Bulunan PCB’ler

PCB kirliliğine dair en çarpıcı sonucun, Ankara'da bulunan Türkiye Elektrik Dağıtım şirketine ait trafo bakım ve onarım merkezi ve civarında çıktığı görülmektedir. Bu tesis, ülkemizdeki çeşitli enerji santrallerindeki trafoların bakımı, onarımı veya izolasyon sıvısının değişimi için uzun yıllardır kullanılmaktadır. Tesisteki atık yönetim uygulamalarının yetersiz oluşu nedeniyle tesis civarını etkileyebilecek sızıntının olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte, bölgenin çevresinde (örn. Eymir Gölü) yapılan diğer çalışmalarda yüksek PCB konsantrasyonları gözlemlenmemiştir. Uçuculuk düzeylerinin düşük olması sebebiyle klor oranı fazla olan PCB'lerin uzak mesafelere kadar ulaşma ihtimalleri daha az olduğundan, alınan sonuçlar trafo onarım tesisinden kaynaklanan PCB'lerin varlığını gösterse de, yüzeysel sedimanlar önemli düzeyde konsantrasyona sebep olmamıştır. Öte yandan, kentsel veya endüstriyel alanlardan elde edilen atmosferik PCB verileri, yerel kirletici kaynaklarına dikkat çekmektedir.

Kasıtsız üretimden kaynaklanan KOK’larla ilgili izleme çalışmaları

Türkiye’de, genellikle sanayi bölgelerindeki PCDD/F düzeylerinin tahminine yönelik olarak yapılan bazı çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar sonucunda elde edilen tahmini düzeylerin ülkemiz açısından genellikle yüksek oldukları görülmektedir. Bununla birlikte numune sayısı ve bu numunelerin geneli temsil etme durumu, herhangi bir sonuca varmak için yeterli değildir. Bu nedenle de kesin sonuçlara ulaşmak için daha kapsamlı bir araştırma yapılmalıdır. Maruz kalmaların esas itibarıyla gıda kaynaklı olması nedeniyle, besin maddeleri üzerinde daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Polisiklik aromatik hidrokarbonların ölçümü ve izlenmesi ile ilgili olarak son yıllarda Türkiye'de çok sayıda çalışma yapılmıştır.

PBDE’lerle ilgili izleme çalışmaları

Türkiye’de PBDE kullanılıp kullanılmadığı, kullanıldı ise miktarına dair herhangi bir veri mevcut değildir. Bununla birlikte, ülkemizde hava, biota, anne sütü, pencere toz filmi, iç ortam havası ve iç ortam tozu gibi çevresel ortamlarda yapılan çalışmalarda PBDE’lerin belirlenebilir düzeylerde gözlemlenmesi, söz konusu kimyasalların ülkemizde çevresel ortamlarda mevcut olduğunu göstermektedir.

Ülkemizde anne sütünde PBDE çalışmaları Konya ve Kahramanmaraş’ta gerçekleştirilmiş olup sırasıyla 45 ve 37 adet anne sütü örneğinde PBDE seviyeleri araştırılmıştır. Konya yöresinde belirlenen PBDE düzeyleri Kahramanmaraş yöresinden daha yüksektir.

Cam toz film tabakasında ise endüstriyel bölgeler en yüksek PBDE seviyesini göstermiştir. Evlerden alınan tozlarda c-dekaBDE baskın ticari karışım olarak ortaya çıkmıştır. Halı ve tekstil gibi tüketici ürünlerine katkı maddesi olarak eklenen c-dekaBDE’nin mevcut çalışmada oldukça yüksek değerlerde gözlemlenmesinin nedeni, söz konusu toz örneklerinin halı ve diğer yumuşak yüzeylerden alınmış olması olabilir. Araştırmanın yapıldığı tüm evlerde c-pentaBDE formülasyonu mevcuttur. C-pentaBDE PÜK yapısına alev geciktirici etki yapması için eklenmiştir. Bu konuda daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir.
(Kaynak: Ulusal Uygulama Planı)